Öner Kaya


ANADOLU

?Anadolu deyince aklıma dört mevsim gelir. Yarısı sarı ve yeşil. yarısı beyaz ve mavi. Anadolu deyince aklıma mimari gelir Yarısı Ayasofya, yarısı Selimiye Anadolu deyince aklıma çınar ve selvi gelir Yarısı serin. Yarısı sessiz. Anadolu deyince aklıma aşk


?Anadolu deyince aklıma dört mevsim gelir.

Yarısı sarı ve yeşil. yarısı beyaz ve mavi.

Anadolu deyince aklıma mimari gelir

Yarısı Ayasofya, yarısı Selimiye

Anadolu deyince aklıma çınar ve selvi gelir

Yarısı serin. Yarısı sessiz.

Anadolu deyince aklıma aşk gelir

Yarısı Yunus, yarısı Mevlana

Anadolu deyince aklıma bir gelir

Yarısı sen, yarısı ben.

ALİ CANİP ONGUNLU

             Anadolu´nun her santimetre karesinde geçmişten günümüze farklı kültürlerin izlerini görürüz. Nereye gidersek gidelim binlerce yıllık kültür mozayiğinin değişik renkleriyle santim santim işlenmiş çok güzel bir Anadolu tablosu ile karşılaşırız. Yaşadığımız süreçte bile geçmişten günümüze gelen  adetler, efsaneler ve inançlar karşımıza çıkar. Belki de kullandığımız bir araç gerecin ya da  bir inancın binlerce yıllık süzgeçten geçerek günümüzde dahi kullanıldığını çoğumuz bilmiyoruz. Dünyada belki de benzeri olmayan bir coğrafyadır Anadolu. Hiçbir toprak parçası bu kadar zengin bir kültür ve tarih birikimine sahip değildir. Her bölgesinde, her ilinde, her ilçesinde hatta her köyünde farklı farklı adetler ve söylenceler ile karşılaşırız. Anadolu öyle bir ana kucağı olmuştur ki Mevlana´nın dediği gibi; ?Gel ne olursan ol yine gel? demiştir, gelen misafirlerine. Gelenlerde kültürleriyle inançlarıyla  adet ve gelenekleriyle Anadolu´yu yurt bilmişler, Anadolu´da  onları çocukları bilmiş ve çocuklarını bin yıllarca beslemiş ve büyütmüştür.

                Ülkemiz kültür ve doğal varlıklarının yeraltında, yer üstünde ve su altında yoğun olarak bulunduğu çok güzel bir coğrafyada yer almaktadır. Anadolu bin yıllar boyunca çok çeşitli uygarlıkların bir arada ve tarih boyunca yaşadığı özel bir alandır. Farklı uygarlıkların ve kültürlerin geliştiği ülkemizde tarih öncesinden başlayarak her tür ve nitelikte kültür varlığı bu varlıkların bir aradalıklarının oluşturduğu yerleşmelerin yanı sıra çok zengin doğal varlıklarda bulunmaktadır. Bazen az bulunur coğrafi, topografik, jeoljik yada jeomorfolojik oluşumlar bazen de çok özel floranın (bitki örtüsü yada bitki türünün )varlığı yada özel bir canlı türünün yaşadığı bir ortam olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunca yıldır yapılan kültürel ve doğal tahribatlara rağmen yaşadığımız topraklar bize oldukça cömert davranmaktadır. Bizlere düşen en büyük görev taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları ile doğal çevreyi korumak, gelecek kuşaklara bizde olan emaneti en güzel şekilde aktarmaktır. Ülkemizde yer alan kültür birikimleri çağdan çağa damarlarımızda dolaşan kan gibi sıcak sıcak akmasını, böylece canlılığını her zaman korumasını bilmiştir.

                Anadolu adının etimolojik kökenine indiğimiz de Yunan´ca olan Anatoli kelimesinden kaynaklanmaktadır. Anatolia bu bağlamda ?Güneşin doğduğu yer? anlamındadır. Güneşin doğudan doğması ve Anadolu´nun doğuda bulunmasının yanı sıra bu söz aynı zamanda sembolik bir anlamı da taşımaktadır. Yunanlılar bir yeri isimlendirirken aynı zamanda o isimlerin içinde gizli sembolik ifadelerde kullanırdı. Güneş onlar için medeniyeti sembolize etmekteydi. Çünkü güneş, ışık ve aydınlık demektir. Tarih boyunca bir çok bir çok ilkin bu topraklarda gerçekleşmiş olmasına ve medeniyetin burada doğmasına yapılmış bir ithaftır bu. Yani  bir manada ? Medeniyetin doğduğu yer? demektir. Atalarımız bu topraklara geldiklerinde Anatolia´nın kendi dillerine en yakın söylemi olarak ?Anadolu? demişlerdir. İnsanlık tarihi nasıl bir gelişim gösterdi ve Anadolu coğrafyası buna hangi katkıları sağladı? Neden günümüz modern dünyasının Türkiye´ye büyük bir vefa borcu var? Bu soruların cevaplarını ancak burada yaşamış önemli kişilerin hayatlarını ve eserlerini öğrenerek ve bu topraklar üzerinde kurulmuş kültür medeniyetlerinin izlerini sürerek bulabiliriz. Fakat bu kadim toprakların kültürel zenginliği arasında, yazılmış binlerce esere boğulmadan ve onları inceleyerek ve onları akıl süzgecinden geçirmeden Anadolu´nun kutsal sırlarına erişmemiz mümkün değildir.                                                                                                                   Binlerce yıl önce insanların yaşam biçimlerindeki değişimler, ilk insan toplulukları, ilk büyük yerleşim yerleri ve çiftçiler, antik dünyada kentlerin kuruluşu, ilk tarım faaliyetleri, ilk inşa edilen tapınaklar ve dinlerin ortaya çıkışı, mitler ve efsanelerin doğuşu, ilk edebi yazarlar ve tarihçiler, ilk mega yapılar ve dünya harikaları, toplum hayatına ve teolojiye etki eden kanun yapıcı filozoflar, doğa  bilginlerinin coğrafi, biyolojik ve astrolojik keşifleri, ilk büyük kütüphaneler, anatomi ve sağlık alanındaki keşifler, ilk eğitim kurumları ve burada yetişen bilginler, tarihin akışını değiştiren savaşlar, antlaşmalar ve göçler... Anadolu tüm bunlara tanıklık etmiş ve ev sahipliği yapmış olması nedeniyle belki de dünya tarihinde en çok araştırma ve incelemeye değer bulunan yerdir.                                                                                 İnsanlık tarihinin bildiğimiz başlangıcından bu yana Anadolu´da pek çok önemli yerleşim yeri krallık, imparatorluk ve devletler kuruldu ve yıkıldı. Fakat artlarında dünya uygarlık mirasına çok büyük katkılar bıraktılar Fakat Anadolu´da yaşayan halklar asla tümüyle yok olmadılar. Bu halklar çok kültürlü ve sürekli gelişen uygarlıkları potasında eriyip kaynaştılar ve günümüze kadar geldiler. Böylesine kozmopolit bir coğrafyada elbette ki hiç bir halk ari (saf) olarak kalmadı. Fakat bu halkların mirasçısı olan akrabaları bu gün içimizde yaşamaktadır. Kim bilir belki her gün gördüğümüz insanlardan biri ya da bu satırları okuyan siz de kadim mirası genlerinde taşıyanlardan birisinizdir.                                                     Ben Anadolu´nun kendisine has bir ruhu ve kimliği olduğuna inanırım. Bu ne tekil kültüre ne de özel olarak, bir halka ya da ırka ait değildir. yaşanmış her şeyin bu toprak ve coğrafyaya sinmiş halidir. Arkeolog oldum, Tarihçi oldum; geçmişi kazdık, geçmiş yazıları, metinleri ve yazıtları okuduk yada okumaya çalıştık ne kadarını okudun diye bir soru sorsanız Anadolu kültüründe belki de çok küçük bir kısmıydı yaptıklarım. Daha bilinmeyen yada bilmediğim neler vardır. Gelecek mirasçılar belki de neler okuyacaklar Anadolu ile ilgili Ama aradığımız bir olay veya nesne değil, bir ruhtu. Geçmiş zaman kesitinde, eski bir yaşamda ve bende saklı olan benimle birlikte yaşayan? Ahmet Arifin şiirinde olduğu gibi ?Anadolu´yum, beni tanıyor musun?? diye sorar, bende cevaplarım: ?SENİ ANLIYORUM, BEN ANADOLUYUM?                                                                                                                                                       Pazar günü ananeler günü anneler günün de   bu yazıyı yazmak istedim Anadolu´ yu anlatarak anneliği anlatmak istedim. Başta yakın zamanda kaybettiğim annemi saygıyla anıyor ve bütün annelerin anneler gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.

Kaynakca: 1-Ali Cenap Ongunlu-AnaTanrıçadan Mevlana´ya, 2-Kerim Kuvvetli-Anadolu´nun Sırları, 3-Cihan uğurlu-Bir Luvi´nin ölümü