Habib Arvas


HİLALİ GÖRMEK VE RAMAZAN BAYRAMI

Her Ramazan Bayramı öncesi ülkemizde ve İslam âleminde bir tartışma yaşanır:


Ramazan bayramı için hilali görmek önemli midir veya bilim adamlarının hesaplamaları yeterli midir? Bu hususta Seyyid Ahmet Arvasi’nin İlm-i Hal isimli eserinden şu kısmı sizlerle paylaşmak isteriz. Paylaşacağımız kısımda bilhassa günümüz gençlerinin anlamakta zorlanacağı bazı ifadeler var. Bu sebeple mevzunun daha kolay anlaşılması için öncesinde Bir benzetme ile şu izahı yapmak isteriz.

Bir kişi ateşin yakıcı olduğunu bir tecrübeye dayanmadan biliyorsa öğrendiği bu bilgiye ilme-l yakîn denir. Mesela bir yerde duman görürse daha önce öğrendiği bilgisi ile anlar ki orada ateş vardır.

Ateşin yanına varıp da orada yanan bir şeyler görürse bu ayne-l yakîn bilgidir. Bu bilgi ise ateşi görmediği halde ateşin var olduğunu dumanla tespit ettiği bilgiye göre daha geçerli bir bilgidir. Zira gözüyle görmektedir. 

Bir de ateşin yakıcılığını bizzat kendisi tecrübe ederse şüphesiz bu bilgi görerek elde ettiği bilgiden daha üstündür. Çünkü bilgi, duyu organlarıyla idrak ve deneyim bir araya gelmiştir. 

İlk durumda dumana bakarak ateşi tahmin eden kişinin yanılma payı da vardır. Çünkü duman yanıp sönmüş bir ateşin közünden çıkmış da olabilir. İkinci durumda ise ateşin varlığını gözüyle de görmektedir. Dolayısıyla kişi, dumanın kaynağının ateş olduğu görerek tespit etmiştir. Üçüncü durumda ise kişi hem bilgisiyle hem görme duyusuyla bilgi elde etmiş hem de dokunma duyusuyla bilgiyi hissetmiştir. 

Görerek sahip olunan kanaat görmeden ve sadece bilgi yoluyla sahip olduğu kanaate göre elbette daha geçerli ve güvenilir bir bilgidir. Peki nazari bilgi yani görülerek elde edilen bilgi tecrübeye dayanan bilgiye göre neden daha az güvenilirdir? Bunu da bir misalle izah etmekte fayda vardır. Aslan vahşi  bir hayvandır bilgisini kitaplardan okur öğreniriz. Hayvanat bahçesinde gördüğümüz ve çiğ et yiyen hayvan vahşiliğini zihnimizde korumaya devam edecektir. Fakat onun etçil bir hayvan oluşu kimisine göre gayet doğaldır zira yaratılışı böyledir. Kimisine göre ise doğal olmanın ötesinde tehlikelidir. Çünkü çiğ et yiyen ve iri dişlere sahip bir hayvan her canlı için tehlikeli olabilir. İlk bilgi öğrenilen bilgi, ikincisi ise görülen bilgi türüdür. Aslanın bir kişiye saldırdığını hatta ısırdığını düşünelim. Bu kişinin aslanın vahşi bir hayvan olduğunu okuyarak ya da görerek değil bizatihi yaşayarak öğrenmiştir. İş bu kişinin elde ettiği bilgi başkasının öğrendiği veya gördüğü bilgiden elbette daha geçerli, kesin ve kıymetlidir. Bu izahtan sonra Seyyid Ahmet Arvasi’nin hilalin görülmesi ile Ramazan orucu, Ramazan bayramı gibi ibadet ve günlerin tespiti hakkında naklettiği bilgiyi paylaşalım. Seyyit Ahmet Arvasi İlm-i Hâl isimli  eserinde der ki:

İslam’da astronomik hesablar, rasathaneler, hep <<rü’yet-i hilale>>(hilalin görünmesine) yardım edici unsurlardır. İslam’da aslolan<<rü’yet>> tir. Bu sebepten olacak, İslam dünyasında, en eskiden beri, çok sayıda rasathaneler kurulmuş, büyük astronomi alimleri yetişmiş, güneşin, ayın, yıldızların hareketleri inceden inceye hesablanmış, hatta -Uluğ Bey tarafından ayın haritası çıkarılmıştır. Evet bunlara rağmen, <<rü’yet-i hilal»,islam cemiyetlerinde bir <<farz-ı kifâye>> olarak devam etmiştir ve devam edecektir.

Çünkü, İslam’da<<aynelyakin bilgi>> (müşahedeye dayanan bilgi),<<ilmelyakin bilgi>>(nazari bilgi)den daha üstündür.

– Bilinmelidir ki, İslam’da, hakikatler karşısında, itminanın da dereceleri vardır. <<İlmelyakîn» mertebesinde itminan <<nazari >>(teorik)dir: <<Aynelyakîn>> mertebesinde itminan <<müşahedeye bağlanmakta>> ve dolayısı ile daha fazla olmaktadır. Bunun da üstünde, İslam’da bir «hakkal- yakîn» mertebesi vardır ki, bu da hakikati, bizzat kendi nefsinde <<tecrübe ederek>> ve yaşayarak bilmek demektir. Bir tasavvuf büyüğünün de belirttiği gibi, <<ateşin yakıcı>> olduğunu «bilmek>> başka, <<görmek>> başka, <<bizzat yaşamak>> başkadır. O halde, <<rü’yet-i hilalin>>, neden astronomik hesaplara tercih edildiğini anlamak gerekir. Astronomik hesaplar elbette mühimdir, fakat <<rü’yet-i hilal>> çok daha başka bir gayret…

Şanlı Peygamberimiz, Ramazan ayının <<başlama>> ve <<bitiş>> noktalarını şöyle belirtirler: << Ramazan hilalini gördüğünüz zaman oruç tutunuz ve Şevval hilalini gördüğünüz zaman iftar ediniz. Eğer gökyüzü kapalı olursa, Şaban ayının günlerini, otuz güne tamamlayınız».

Bu eserden aktardığımız bu bilgilere göre netice olarak şunu söyleyebiliriz:

Din ile alakalı meselelerde ve bilhassa ibadetlerde astronomi ilmi yardımcı bir basamaktır ve fakat bu ilimler tecrübeye dayanan tespitlerin önüne geçemez. Dolayısıyla astronomi ilmiyle elde edilen veriler ibadetler sözkonusu olduğunda bizzat tecrübe ile elde edilen tespitler ile ters düşmemeli, ters düşse de insanın dinimizin emrettiği yöntemlerle tecrübeye dayanan kanaati tercih etmesi gerekir. 

Bu konuda bazen insanların “Ben ne yapabilirim? Vebal bana ait değil.” dediklerine şahit olmaktayız. Halbuki her Müslüman Türk evladı ibadetlerini hatta hayatının tamamındaki işlerde hassasiyet göstermeli, bilgiyi doğru kaynaklardan elde etmelidir. 

Ülkemizde ay takvimi üzerine hesap yapan resmi yetkililerin hesabına göre Şevval ayının hilali görünmediği için Ramazan ayını bu sene 30’a tamamlamamız germektedir. Bu durumda 2 Mayıs Pazartesi Şevval ayının 1. günü yani Ramazan bayramıdır. Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan-ı Şerifİ bugün akşam ezanıyla uğurlayacağız. Bu ay bağışlanmış kullardan olmak temennisiyle yarın inşâallah bayramı idrak edeceğiz. 

Bir ay boyunca dizginlediğimiz nefislerimizi hep dizginlememiz gerektiğini unutmamalıyız. Ramazan ayında edindiğimiz güzel alışkanlıkları, ibadetlere olan hassasiyetimizi korumaya çalışmalıyız. Bayramda başta şehit ailelerimiz olmak üzere gönlü mahzun olanların bayramlarını tebrik ederek sevindirmeliyiz. Bayramın Türk-İslam âleminde coşkuyla kutlanmasına bizler de ortak olmalıyız. Bu vesile ile bayramınızı tebrik eder vatanımızın birliğine, dirliğine, selametine vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ederim.