Süleyman Kollu


YENİ SOSYAL HAYATTA SINIFTA KALDIK

Sosyal olmak insanın toplumla etkileşime, iletişime girmesi, bilgiden sevgiye, yardımdan enerjiye ve hatta ortak oluşturulacak sinerjiye kadar birçok unsuru içine alan bir olgudur.


Türk insanı gerek genetik yapısı, gerekse kültürü gereği bu sosyalliği, köyünden kentine her yerde, en iyi şekilde yaşayabilmiştir yüz yıllarca. Öyle ki, hangi turiste mikrofon uzatsalar, Türk İnsanı´nın sıcak kanlılığından, misafirperverliğinden söz eder.

Mahatma Gandi diğer adıyla Mohandas Karamçand Gandi´nin ünlü bir söz dizisi aslında bizim Covid-19 pandemisi döneminde yaşadıklarımızı tam özetliyor.

Ne diyor bakın Mahatma Gandi;

?Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür?

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür?

Duygularınıza dikkat edin;davranışlarınıza dönüşür?

Davranışlarınıza dikkat edin;alışkanlıklarınıza dönüşür?

Alışkanlıklarınıza dikkat edin;değerlerinize dönüşür?

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür?

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür??

İşte bizim de şu an yaşadığımız kader bu?  Bir başka deyişle eskiden beri var olan sosyallik anlayışına göre bizler sosyal olma yolunda gerçekten çok başarılı bir milletiz. Ancak ne var ki yeni tip korona virüsle başlayan yeni sosyal hayata bir türlü alışamadık. Birbirimize olan bağlılığımız, samimi ve içtenliğimiz o kadar hayatımıza girmişti ki, bunlar alışkanlıklarımız, değerlerimiz ve karakterimiz  olmuştu. Tokalaşmak, sarılmak, oturup sohbet etmek,  çay kahve içip birlikte vakit geçirmek? Evlere misafirlik gezmeler, aman ayıp olmasın diye gidilen düğünler, nişanlar, hasta olana şifa dilemeler, geçmiş olsun ziyaretleri? Ölüm olduğunda taziyeler, üç gün yedi gün erenler?  ve daha neler?

Tüm bunlar göstermelik  olmadığından, alışkanlık, değer, karakterimiz haline geldiği için ve hatta bunu adeta  kendi kaderimiz yaptığımız için tüm bunları yaşadık.

Peki bu gerçekten değişmez mi? İşte bu sorunun cevabı karşılaştığımız sonuçlara göre verilecek. Mart 2020 de başlayıp nisan ayında hızlanan, haziranda ilk dalganın zirvesini gören covid-19 çok sevdiklerimizden ayırdı bizi. Ya şimdi kasım ayında ikinci dalganın tusunami etkisini yaşıyoruz. Önü alınamayan bir salgın haline gelen covid-19´u ciddiye almamız gerekiyor. Bakın vaka sayısındaki artıştan daha önemlisi giderek artan ve dört bin sınırına dayanan ağır hasta sayısı. Sağlık altyapısının iş yapamaz hale gelmesi felaketimiz olur. Salgının ilk aylarında İtalya´nın yaşadığı çaresizliği hiç kimse yaşamak istemese de başta Amerika ve avrupa ülkeleri kaçınılmaz sonun kapısında? Ya bizim ülkemiz? Bu gün, belki yarın aynı şeyleri biz konuşur duruma geleceğiz. Sağlık çalışanlarının emekleri, bizlerin yaşadığı kısıtlamalar, belki de en önemlisi hayalleri olan yüzlerce insanın kaybedilmemesi adına  bizim de artık birçok şeyden fedakarlık yapıp, alışkanlıklarımızı, değerlerimizi bir kenara koyup kaderimiz olacak gibi görünen kötü sondan kurtulmalıyız.

Maske, mesafe , hijyen üçlemesi bizim yeni hayat tarzımız olmalı. Önce kendimize, sonra da tüm diğer insanların yaşama hakkına saygı göstermeliyiz. Kurallara sonuna kadar uyarak, gerekmedikçe dışarıya çıkmayarak, görüşmelerimizi, temaslarımızı keserek, temizliğe önem vererek yapalım bunu başarabiliriz?

Sınıfta kaldığımız yeni sosyal hayatın bütünleme sınavını başarmanın yolu bu.