İnsan ihtiyaçlarını sıralayan Maslow güvenlikten önce fizyolojik ihtiyaçları ilk sıraya koyarken oldukça gerçekçi bir görüşü ortaya koymuştu. Bu görüşü anlayabilen idareler başarılı gıda üretim ve pazarlaması ile dünya piyasasından önemli payları almaktadır.
Üretimi destekleyen veya üretmediklerini ithal edip işleyip daha değerli hale getirenlar gelirlerini, zenginliklerini büyüttüler. Çok basit bir örnek vereyim; hiç üretimi olmasa da Hollanda dünya ayva ihracatında birinci, Avusturya üçüncü sıradadır. Türkiye en fazla ayva üretimi yapan ülke olmasına rağmen ikinci sırada.
Üretim girdilerinin kontrolü üretim ve ihracat kadar önemli. Bir diğer konu toprakların kullanımı, işlenmesi, işlenebilmesi. Bölünmüş parçalara ayrılmış onlarca tarlayı işlemek yerine aynı büyüklükte tek tarlayı işlemek çok daha uygun maliyetle gerçekleşmekte. Bu konu toprak yönetimi ve miras yassı ile ilgili bir konu.
Var olan tarım arazilerinin verimli kullanılması, planlı ve ihtiyaca göre üretim yapılması için çiftçilerin başı boş bırakılmaması gerekmektedir. Gelişigüzel üretim yapan binlerce çiftçi üretim masraflarını karşılayamazken, planlı ve ihtiyaca göre üretim yapabilenler çok daha iyi gelirlere sahip olabiliyor.
Bu konuda eğitim ve araştırma yeteneğine sahip olmayan veya verilere ulaşamayan çiftçi mağdur olmaya devam etmektedir. Her yıl birkaç tür ürünün maliyeti kurtarmaması nedeni ile tarlada bırakılması ülke ekonomisine de çok büyük zararlar vermektedir.
Dün tarım bakanı açıklama yapıyor, “önümüzdeki yıl planlı üretime geçmiş olacağız” şeklinde. Çok yazık… Bu güne kadar bu kadar büyük bir üretim potansiyeli olan ülkede plansız üretim desteklenmiş…
Şimdi üretici açısından bakalım. Ülkenin birkaç yerinde bu yaz çiftçiler alım fiyat politikalarını protesto etmek için eylem yaptı. Bu eylem bile kısır bence. Zira sadece bu yılki ürünü istediği fiyattan satabilme derdinde olmak uzak görüşlülük değildir. Günü kurtarma gayreti de çiftçinin suçu değil. Zira uzun süreden beri sürekli açıklamalar yapılsa da ülkenin tarım politikalarında kalıcı dişe dokunur bir düzenleme hayata geçirilemedi.
Çiftçi eylem ve söylemleriyle kale alınmıyor.
Çiftçi üretimden gelen gücünü Avrupa ülkelerindeki çiftçiler gibi silah olarak kullanmayı sevmiyor. Ancak bıçak kemiğe dayandığında eylem yapma yoluna gidiyor. Bu inançla devam etmede de kararlı görünüyor. O halde kale alınmayan çiftçi kale gibi olmak zorunda. Üretim politikalarında kalıcı ciddi gelişmeleri beklerken üretici birliklerini oluşturmak, girdi maliyetlerini azaltıp, mal pazarlama gücünü artırmak için birlikte ortak hareket etmek durumunda. Her geçen gün girdi maliyetlerinin arttığı gerçeği unutulmadan uygun maliyette üretim yapabilmenin çaresi aranmalı. Bunun en doğru çözümü devlet sübvanseleri olsa da ikincil çözüm birleşerek büyük tarım işletmeleri oluşturmaktır.
Tabiri caiz ise çiftçi bu şekilde kale alınmamaktan kale gibi olmaya evrilebilecektir.