Kanun metni mi şirket sözleşmesi mi okunduğunun belli olmadığını vurgulayan Bakırlıoğlu “Madde 3'e baktığımızda ‘Hizmet kalitesinin artırılması için her türlü taşınır ve taşınmaz almak, kiralamak, inşa etmek, gerektiğinde bunların kullanımını kısmen veya tamamen Bakanlığa bırakmak, her türlü aracı almak, kiralamak, gerektiğinde Bakanlığa tahsis etmek, yükseköğretim kurumu açmak, devlet iç borçlanma senedi, şirket tahvili, hisse senedi, menkul kıymet almak, satmak, şirket ve ticari işletme kurmak, işletmek, işlettirmek…’ Maşallah, maşallah, maşallah diyoruz! Eskiden bizim gençliğimizde Doğan görünümlü Şahinler vardı. Burada yapılmak istenen şey esasında aynı Doğan görünümdeki Şahin gibi, vakıf görünümde bir şirket kurulmak istenmekte. ” dedi. Söz konusu kanunun "Amaç" kısmına bakıldığında "Dışişleri Bakanlığının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelin temsil kabiliyetini yükseltmek ve donanımlı yetiştirilmesini sağlamak" olduğunun yazıldığını ifade eden Bakırlıoğlu “ Gelirlerin; bağışlar, yardımlar, faiz gelirleri, vakfa ait eğitim kurumlarının faaliyetlerinden alınan gelirler, vize aracılık hizmetlerinden elde edilecek gelirler, iktisadi işletmelerden elde edilecek gelirlerden oluştuğunu görüyoruz. Vakıf, veraset intikal vergisinden, her türlü tapu harcından muaf. Ayrıca, vakfa yapılacak bağış ve yardımlar da gelir ve kurumlar vergisi matrahından düşülecek yani ciddi bir kamu kaynağı aktarılacak. Şimdi, bir vakıf düşünün, kanunla kurulmuş, her türlü ticari faaliyette bulunabilecek, hisse alacak, satacak, birçok vergiden muaf olacak, kamu kaynaklarını kullanabilecek ancak Sayıştay denetiminden muaf olacak. Tanıdık geliyor değil mi? Evet, son yıllarda sıklıkla bu Mecliste, bu Genel Kurulda bu ve buna benzer kurumlarla ilgili kanunlarla karşılaşıyoruz. Çevre Ajansı, Turizm Ajansı gibi ajanslara da çok ciddi bir kamu kaynağı aktarılıyor; çok ciddi ticari faaliyetlerde bulunabiliyorlar. Muafiyetler var ancak Sayıştay denetimine tam tabi değiller; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin denetimine tabi değiller. “ şeklinde konuştu.
Dünya’da en fazla kamu ve makam aracının Türkiye'de bulunduğunu dile getiren Bakırlıoğlu şöyle konuştu: “Geçmişte biz bunlarla ilgili çok ciddi eleştirilerde bulunduk. Biz eleştirilerde bulunurken o günkü Maliye Bakanımız, Hazine Bakanımız bugün de Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu muazzam araç kiralamaları için, bu muazzam filolar için ‘Efendim ne var, çerez parası.’ diyordu. Geçtiğimiz günlerde tasarruf tedbirlerini açıkladı.
Tasarruf tedbir paketine baktığımız zaman özellikle araç kiralama konusunda çok ciddi kısıtlamalar var. Kamu kurumları üç yıl boyunca, önümüzdeki üç yıl boyunca ilave araç kiralayamayacaklar, araç satın alamayacaklar, yeni arsalar, binalar alamayacaklar, kiralayamayacaklar ancak Dışişleri Vakfı bunların hepsini yapabilecek. Yani Dışişleri Vakfı araç kiralayabilecek, yeni araç alabilecek, bunları satabilecek, hatta şunu yapabilecek: Gerekirse Dışişleri Bakanlığına tahsis edebilecek. Dışişleri Bakanlığı kendisi araç kiralayamayacak ama Dışişleri Vakfı kiralayıp tahsis edebilecek. Dışişleri Bakanlığı kendisine yeni bina alamayacak ancak Vakıf yeni bina alıp gerekirse bunu Bakanlığın hizmetine sunabilecek. E, o zaman ben de bir şey sormak istiyorum: Nerede kaldı bu tasarruf tedbirleri? Yani burada yapılmak istenen şey, bu tasarruf tedbirlerinin arkasından dolanmaktır.”
Tasarruf tedbirlerinden sonra, başka Bakanlıklardan da buna benzer vakıf kurulması talebi gelirse şaşırmamak gerektiğine dikkat çeken Bakırlıoğlu; “Mehmet Şimşek bu tasarruf tedbirlerini açıklarken şöyle bir ifadede bulundu: ‘Kamuda yeni kurumlar kurulmasının önüne geçecek, idareler arası dağılımı gözden geçirerek mükerrer yapıları önleyeceğiz.’ Bakın, bunu söylüyor; çok açık ve net. Peki, biz bugün burada ne yapıyoruz? Kamu kaynağını kullanan yeni bir kurum, yeni bir vakıf ortaya çıkarıyoruz. Bu vakıfla âdeta Bakanlığa paralel bir yapı yani mükerrer bir yapı kurmuş oluyoruz. Yani şu anda tasarruf tedbirleri kapsamında defterdarlıklar ile vergi daireleri mükerrer sayıldığı için birleştirilirken biz de Dışişleri Bakanlığıyla paralel, mükerrer bir yapı, gölge bakanlık oluşturmak üzereyiz.”
2004 yılından önce Türk Medeni Kanunu'na göre kurulmuş 608 tane kamu vakfı olduğunu vurgulayan Bakırlıoğlu “ 2004 yılında iktidarınız 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun'la bir düzenleme yaptı ve bu tip kamu vakıflarını tasfiye yoluna gitti; haklıydı. Şimdi ise yeni kamu vakıfları kuruyorsunuz. Peki, amacınız ne? Bu vakıfları kuruyorsunuz çünkü bu sayede bu vakıflara atanan eş dost, akraba ve yandaşların kanunlarla getirilen kısıtlamaları aşarak huzur hakkı almalarına, lüks konut ve taşıt kullanabilmelerine olanak sağlıyorsunuz. Bu vakıfları kuruyorsunuz çünkü bu vakıflar sayesinde kamu kaynaklarını, kamu binalarını, araçlarını kullanabiliyorsunuz. Bu vakıflara bütçeden para aktarabiliyorsunuz, bu vakıflar sayesinde bütçeden aktarılan bu kaynakları Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden muaf tutabiliyorsunuz. Kamu tedbirlerinin tartışıldığı, emeklinin, asgari ücretlinin, çiftçinin, dar gelirlinin açlık sınırının altında yaşadığı, yoksulluk sınırının altında yaşadığı böylesi bir ortamda kamu kaynaklarının denetlenmeyeceği bu tip vakıfların kurulmasına karşıyız” dedi.